Şarkıcı Gülşen ÇOLAKOĞLU 30 Nisan 2022’de Ataşehir’de verdiği bir konser sırasında, ekibindeki bir arkadaşına yönelik olarak mikrofonla “İmam Hatip’te okumuş daha önce kendisi, sapıklığı oradan geliyor” şeklinde beyanda bulundu. Bunun üzerine T.C. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 24/08/2022 gecesi şarkıcı Gülşen Çolakoğlu hakkında İmam Hatip Liselilere yönelik sarf ettiği sözlerinden dolayı Türk Ceza Kanunu’nun 216.Maddesi olan “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Veya Aşağılama” suçundan resen soruşturma başlatıldı. Soruşturmaya müteakip şarkıcı, 25/08/2022 tarihinde polis tarafından gözaltına alınarak İstanbul Adalet Sarayı’na getirildi. Savcı tarafından ifadesi alınan Çolakoğlu, tutuklanma talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edilerek T.C. İstanbul 2.Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklanmasına karar verildi.
Sanatçı Gülşen hakkında verilen tutuklama kararının neden hukuka aykırı olduğunu izah etmeden önce bilmeniz gereken ve birbirine karıştırılan iki kavram vardır o da, “tutuklama” kavramı ile “mahkumiyet” kavramının iki farklı kavram olduğudur.
Bir kişi hakkında cezai yargılama süreci başlatıldığında; bu kişi cezaevine girmeden yargılanıyorsa buna tutuksuz yargılanma, cezaevine girip yargılanıyor ise buna tutuklu yargılanma denir. Tutuklanarak yargılanmak bir mahkumiyet kararı değil bir güvenlik tedbiridir ve bu şekilde yargılanabilmek için birazdan izah edeceğim kanunun aradığı birtakım şartların gerçekleşmiş olması şarttır. Her iki türlü yargılama sonucunda hapis cezası (mahkumiyet) alabilir veya beraat edebilirsiniz. Diğer bir ifadeyle cezaevinde bekleyerek yargılanmanız kesinlikle ceza alacağınız ya da ceza almayacağınız anlamına gelmez.
Sanatçı Gülşen hakkında başlayan yargısal süreçte Gülşen’in tutuklanarak yargılanmasına karar verilmiş olması, hakkında verilecek mahkumiyet veya beraat kararına kadar ki geçen süreyi cezaevinde bekleyerek geçireceği anlamına gelmektedir. Tekrar söylüyorum: bu bir hapis cezası ya da mahkumiyet kararı değildir, Gülşen henüz herhangi bir ceza almış değildir, kendisi hakkında verilecek olumlu ya da olumsuz kararı cezaevinde bekleyerek geçireceği bir sürece girmiştir.
Kanunumuzda ne için böyle bir güvenlik tedbir vardır? Çünkü sen bir kişiyi öldürmüşsen ve bu kişiyi öldürdüğüne dair KUVVETLİ SUÇ ŞÜPHESİ yani öldürülen kişinin öldüğü yerdeki kamera görüntülerine göre oradan çıkan iki kişiden biri sensen Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100.Maddesine göre senin: “kaçma ihtimalin, saklanma ihtimalin, delilleri yok etme, gizleme veya saklama ihtimalin ya da bu durumu gören veya bilen başkaları üzerinde baskı kurma ihtimalin” vardır. Dolayısıyla soruşturmayı yürüten Savcılık senin hakkında olumlu ya da olumsuz karar verene kadar sen çoktan yukarıda saydığım hususların bir veya birkaçını gerçekleştirip örneğin öldürme anında kullandığın bıçağı yok edip ceza almaktan kurtulabilirsin. Bu yüzden sen yukarıda sayılanları gerçekleştirme diye GÜVENLİK tedbiri olan TUTUKLAMA kararı vardır. Böylelikle sen tutuklu bir şekilde yargılanıyorken delilleri yok edememen veya başkaları üzerinde baskı kuramaman sağlanarak her şeyin güvende kalması amaçlanmıştır.
Ancak aynı kanunun devam eden cümlesi bu güvenlik tedbirinin uygulanabilmesi için bir şart daha arar o da uygulanacak olan güvenlik tedbirinin “beklenen cezaya” göre ÖLÇÜLÜ olması gerektiği şartıdır. Diğer bir ifadeyle sen birisine küfrettin diye TUTUKLANARAK yargılanman ÖLÇÜLÜ bir güvenlik tedbiri olmaz. Çünkü senin işlediğin suç nedeniyle beklenen cezan, hapis cezası alsan bile cezaevine girmeyeceğin bir ceza olacağından ya da hiçbir zaman özrgülüğünden mahrum bırakılmayacağın bir ceza olacağından tutupta seni tutuklama kararı ile cezaevine göndermem ÖLÇÜLÜLÜK ilkesine aykırı olacaktır. Bunun yerine adli kontrol şartıyla haftada bir veya iki defa imzaya göndermem “beklenen cezana” göre daha ÖLÇÜLÜ bir tedbir türü olacaktır.
Sanatçı Gülşen ÇOLAKOĞLU bir çeşit güvenlik tedbiri olan tutuklama kararının yukarıda izah ettiğimiz şartlarının hiçbirini sağlamamıştır. Çünkü:
Sanatçı Gülşen ÇOLAKOĞLU isnat edilen suç Türk Ceza Kanunu’nun 216.Maddesi 1.Fıkrası olan Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Veya Aşağılama Suçudur. Ancak kendisine isnat edilen suçun kanundaki hiçbir tanımı olayımızda gerçekleşmemiştir. Gelin bunu anlamak için kanunun aradığı şartları birlikte inceleyelim.
HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA SUÇU
Türk Ceza Kanunu Madde 216 – (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
1. Sanatçı Gülşen’in sarf etmiş olduğu sözler herhangi bir sosyal sınıfa, ırka, dine, mezhebe veya bölge bakımında farklı özelliklere sahip bir kesime mi söylendi? HAYIR. Olayda toplumun hangi kesimini hangi kesimine kışkırtma söz konusudur? Diğer bir ifadeyle videoda sabit olduğu üzere zaten arkadaşına yönelterek ifade ettiği sözlerde herhangi bir işçi sınıfına, Türk ırkına, İslamiyet dinine, Sunni mezhebine veya siyahi insanlara karşı söylenmiş bir söz var mı? Müslümanlar, Hristiyanlara göre daha akılsızdır gibi toplumun bir kesimini başka bir kesime karşı kışkıştma var mı? Çevik Kuvvetleri, tomalar, kolluk kuvvetleri bu söylem yüzünden toplumda meydana gelen infial neticesinde görev aldılar mı? HAYIR.
2. Sanatçı Gülşen’in sarf etmiş olduğu sözler nedeniyle halkın bir kesiminde kin ve düşmanlık oluştu mu? HAYIR. Bakınız dört ay boyunca halkın hiçbir kesiminde herhangi bir kin veya düşmanlık oluşmadı. İnsanlar bu video bilmelerine rağmen gündelik hayatlarına devam etmişlerdir.
3. Sanatçı Gülşen’in sarf etmiş olduğu sözler nedeniyle halkta meydana gelen kin ve düşmanlık onların sokaklara dökülmesine, yürüyüşler yapmasına, kavgaların çıkmasına kısaca kamu güvenliği açısında yakın bir tehlikenin oluşmasına sebep oldu mu? HAYIR. Bakınız dört ay boyunca insanlar hayatlarına kaldığı yerden devam ettiği gibi bu video viral olduktan sonrada hayatların kaldıkları yerden devam ettiler. Toplumda bu video yüzünden infiala sebep olacak ve kamunun güvenliğini tehlikeye sokacak herhangi bir eylem oldu mu? HAYIR.
4. Sanatçı Gülşen’e isnat edilen suç, ceza hukukumuzda özel kastın arandığı bir suçtur. Yani Gülşen bilerek ve isteyerek halkın bir kesimine karşı kin ve nefret söyleminde bulunması gerekmektedir. Bilmeyerek ve istemeyerek söylemediği bir sözden dolayı sorumlu tutulamaz. Videoda görüleceği üzere çıktığı konserde herkesle eğlendiği bir ortamda çalışma arkadaşına yönelik sarf etmiş olduğu bir cümle söz konusudur. Burada toplumun bir kesimine kasıtla bilerek ve isteyerek söz söylemiyor çalışma arkadaşına karşı bunu söylüyor. Dolayısıyla suçun özel şartıda gerçekleşmemiştir. Burada olsa olsa tartışılması gereken suçun arkadaşına yönelik olarak kurduğu cümlenin hakaret olup olmayacağı hususudur. İsnat edilen suçla olayın hiçbir alakası yoktur.
Yukarıda detaylıca açıkladığımız üzere GÜLŞEN’e isnat edilen suç unsurlarının hiçbirisi tutuklama unsurlarını açıkladığımız paragraftaki gibi burada da gerçekleşmemiştir. Unutmayınız ki, kanunun aradığı şartlardan bir tanesinin gerçekleşmesi de yeterli değildir bu şartların hepsinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu yönüyle de kararın HUKUKA AYKIRI BİR KARAR olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu karar Türk Hukuk Sisteminde ilk defa verilmiş bir karar değildir. Hukuk tarihimizin geçmişinde de bu kararlar verildi, şu an da veriliyor ve gelecekte de verilmeye devam edecektir. Gülşen sadece ünlü olması nedeniyle kamu bu karardan haberdar oldu ancak biz hukukçular bu kararlarla zaten karşılaşmaktayız.
Gülşen bu yargılama sonucunda en kötü ihtimalle hapis cezası alsa bile aldığı cezanın herhangi bir yatarı olmayacağından tahliye edilecektir.
Bu tarz hukuka aykırı verilen karar nedeniyle Gülşen’in ünlü bir sanatçı olması ve imzaladığı sözleşmelere bağlı olarak vermesi gereken konserleri olduğunu düşündüğümüzde Gülşen’in veremediği her konserin maddi tazminatını ve Gülşen’in hukuka aykırı bir şekilde özgürlüğünden mahrum kaldığı her günün bedelini Türkiye Cumhuriyeti kendisine tazminat olarak ödeyecektir. T.C. Anayasa Mahkemesi bu tarz dosyalar önüne geldiğinde “adil yargılanma hakkı” ihlal edilmiştir diye Türkiye Cumhuriyeti’ni tazminat ödemeye mahkum etmekte ve Türkiye Cumhuriyeti bu kişilere tazminat ödemektedir. AYM bu yönde karar vermediği taktirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi her hâlükârda bu yönde karar vermekte ve bu karardaki tazminat tutarları da daha fazla olduğu gibi EURO cinsinden tazminata hükmetmektedir. Peki devlet bu tazminatları nasıl ödüyor?
Senin benim vergilerimle…